YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Rıza” kitabıyla tanıdığımız “Ayfer Savaş AYDIN” var.
Merhabalar Ayfer Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhaba Hakan Bey. 1972 Kastamonu doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Kastamonu’da okudum. Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümünden 1993 yılında mezun oldum. Mezuniyetimin ardından Kamuda çalışmaya başladım. Halen Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunda Bilişim Uzmanı olarak çalışmaktayım.
Çocukluğumdan itibaren spora, müziğe ve kitaplara ilgi duyarım. İlkokulda başlayıp üniversite yıllarıma kadar hentbol, folklor oynadım ve saz, org, mandolin, flüt gibi çeşitli enstrümanlar çaldım. Korolarda çalışmalarda bulundum. Müziğin her türlüsünü severim. Ruhsal durumuma göre bana iyi gelen müziği seçer dinlerim.
Üretmeyi, farklılıkları, öğrenmeyi, araştırmayı severim. Yeni fikirler, projeler beni her zaman heyecanlandırır. Meslek hayatımın büyük bölümü proje çalışmalarıyla geçti. “Bilmemek değil öğrenmemek ayıp” ilkesiyle yaşarım. Sürekli Ayfer’i geçmek, ona yenilikler katmakla uğraşırım. Sanırım son nefesime kadar da bu böyle devam edecek.
Doğanın orkestrası eşliğinde yürüyüş yapmaya bayılırım. Kuşların, böceklerin, yaprakların çıkardığı senfoni bana huzur verir. Güneşin doğuşunu karşılamak, batışına eşlik etmek en sevdiğim saatlerdir. Anı dolu dolu yaşamayı severim. Yaptığım her şeyi şölene çevirebilirim. Kahve içilmek için içilmemeli usulleri yerine getirilmeli. Romantik ve duygusal biriyimdir. Yorucu belki ama böyle yaşamaktan keyif alıyorum. Aslında hiçbir şeyi -mış, -miş gibi yapamıyorum. Yaptığım her işin, yaşadığım her anın hakkını vermeye çalışıyorum.
Hayvanların her türlüsünü severim. Üç kedim var. Ares, Hera ve Zeytin. İyi ki varlar.
Kitap okumayı, başka dünyalarda kaybolmayı, yakaladığım bir duyguyla kendi dünyama dönmeyi ve aldığım dersleri hayatıma geçirmeyi çok seviyorum. En sevdiğim mağaza kitap satış mağazalarıdır. Girdiğimde raflardaki tüm kitapları almak, hepsini okumak duygusuyla saatlerce rafların arasında gezerim.
Yazmak benim şifa yolum. Daha önce yazdığım şiirlerde bunun farkında değildim. “Gücüne Gelsin” adlı ilk kolektif kitabımdaki öykümde bunu anladım. Sonrası bu şifa yolunu bırakamadım. 2020 Aralık ayından itibaren yazı yolcuğundayım.
“Rıza” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Okuyucularımı yaralarına dokunacak, belki o yaraları kanatacak ama göz yaşları ile şifalandıracak gerçek bir yaşam öyküsü bekliyor. ‘RIZA’ farklı yıllara götürecek sizleri. Kitabın şekillenmesinde en büyük kaynağım olan Rıza’nın mektuplarından kesitler de size o yılların atmosferini yaşatacak. Rıza’nın kısacık hayatına sığdırdığı büyük işleri, mücadeleleri, dostlukları, aile bağları, ölümsüz aşkı, yaşama sevinci ve naif ruhuna şahitlik edeceksiniz. 78 kuşağının artık hasret kaldığımız dayanışma ve dostluklarına özlemle bakacağız. Saf, tertemiz bir aşkın şekillenişini, aşkları için mücadele edişlerini ve çaresizliklerini birlikte yaşayacağız. Amansız bir hastalığın pençesinde son nefese kadar nasıl umutla kalınabildiğini, mücadele ruhunun her zerresini, vatan sevgisinin her şeyin önünde olduğunu satır aralarında bulacağız. Bu hayatı yarım bırakıp gitmenin mi yoksa hayatta kalıp kocaman bir ömrü gidenin eksikliği ile yaşamanın mı daha acı olduğunu duygusuyla sarsılacağız.
Aynı amansız hastalığın pençesine düşen Rıza’nın yeğeninin yani benim de mücadeleden nasıl zaferle çıktığıma ve kitabı yazma yolculuğuma da şahitlik edeceksiniz.
Peki, “Rıza” romanını yazma serüveni nasıl başladı?
‘RIZA’yı 2022 Eylül ayında yazmaya karar verdim. Yazma yolculuğum tamamen tesadüf 2020 Aralık ayında başladı. Evde raporluydum. Raporlu olma sebebim ise 2017-2019 yılları arasında üç farklı kanser vakasıyla karşılaşıp 4 kez ameliyat olmamdı. Son ve en ağır tedavim bittiğinde toparlanma sürecindeydim. Sosyal medyada dolaşırken “MasterCamp” adlı eğitim platformu ile karşılaştım. Paylaşımda “Usta Yazarlarla Yazarlık Akademisi” başlıyor diye yazıyordu. Altındaki açıklamalarda ‘Yazarlık hayali olanlar’ ifadesi beni çekmişti. Birbirinden değerli hocalarla dokuz aylık bir yolculuğa çıkacak, sonucunda da kolektif kitapta öykümüz yayınlanacaktı. İlk öyküm ‘Hayatın Sınavları’, “Gücüne Gelsin” adlı kitapta bu şekilde yayınlandı. O kitapta Kanserle mücadele sürecimi yazdım. Kanser hastalarına umut olmak istedim. Ardından eğitimlerde tanıştığım değerli Hakan Akdoğan hocamın peşine takıldım. Studio Gaia eğitim platformunda 2021 Haziran ayından buyana Hakan Hocamın yazı, derin okuma, disiplinler arası derslerini takip etmekteyim. Eğitimlerimiz sonucu 2022 yılında “Eylül” adlı kolektif kitapta ‘Yeniden Doğuş’ adlı ikinci öyküm yayınlandı.
Yazı akademileri devam ederken anlatılan konularda temelimin olmadığını ve kendimi yetiştirmem gerektiğine kanaat getirdim ve 2021 yılında yeniden üniversite okumaya karar verdim. Halen İstanbul Üniversitesinde Felsefe, Anadolu Üniversitesinde Sosyoloji ve Atatürk Üniversitesinde Tarih okumaktayım.
Bütün bu birikimler neticesinde 2022 Eylül’ün de en büyük hayalim olan kendi eserimi üretmeye karar verdim. Hastalık sürecinde ölümle burun buruna geldiğimde, ölümün bu dünyadan gidiş kadar basit ama giderken bırakılan izler kadar önemli olduğunu hep düşündüm. İlk kolon kanseri teşhisi konulduğunda onkologumun ailede kanser hikayesi var mı sorusuyla dayımla aynı kanseri yaşamanın tuhaf gururunu yaşadım. Dayım 24 yaşında kolon kanserinden vefat etmişti. Ailemiz için büyük bir travmaydı. Yıllarca hiç konuşulmadı dayım. Sadece her evde siyah beyaz fotoğrafları çerçevelenmiş vitrinleri süslüyordu. İlk eserimde bu dünyada artık iz bırakamayacak olan dayımı yazmak ve onu ölümsüzleştirmek istedim.
Roman yazmanın en zor kısımlarından biri de olay örgüsünü oluşturabilmektir. Bu eserinizdeki olaylar yaşanmış bir yere mi dayanıyor yoksa kurgu mu?
‘RIZA’ gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlandı. Biyografik romanı yazıp geçmek belki çok kolay gözükebilir. Ancak olay örgüsünü kurgulamak hiç kolay olmadı. 8 yaşında dayısını kaybeden bir kız çocuğunun hatırladığı sadece kalbinde sebeplerini hatırlayamadığı kocaman bir sevgi ve hayranlık duygusuydu. Üstelik aile içinde konuşulamayan bir dayı. Yazma kararını verdiğimde annem bana içi dayımın mektuplarıyla dolu bir poşet gönderdi. O mektuplar en büyük kaynağım oldu. Mektuplarla eş zamanlı dayımı her ölüm yıl dönümünde fotoğraflarıyla, sevgiyle ve saygıyla sosyal medyada anan en yakın arkadaşı olan Kamil Abiye (artık Dayı diyorum) ulaştım. Bana yirmiden fazla dayımın arkadaşının telefonunu verdi. Hepsiyle tek tek konuştum. Onlardan da başka arkadaşlarının telefonlarını verdiler ve toplamda 40 civarı arkadaşına ulaştım. Hepsi sevgi ve özlemle karşıladılar.
Yazacaklarımı şekillendirme sürecim ise dayım vefat ettiğinde henüz 19 yaşında olan nişanlısını bulmamla başladı. Kendisine 10 Ekim 2022 de ulaştım. Kitapta tüm yazma yolculuğuma da şahitlik edeceksiniz. İlk önce dayımın doğumundan vefatına kadar olan süreci yazmakla başladım. Bu süreci oluşturmadan siyah beyaz fotoğraflardan tanıdığım kitabın baş kahramanı dayımın hem fiziki hem de karakter özelliklerini bulmam gerekiyordu. İki yüzden fazla soru hazırladım. Ulaştığım arkadaşlarıyla ve ailemle paylaştım. Herkesin hatırladığı RIZA ve anıları farklı olabilirdi. Gelen cevapları harmanlayarak RIZA’yı tam anlamıyla tanımış ve içimdeki kocaman sevgi ile hayranlığın nedenlerini anlamış oldum. Destek veren herkese minnettarım.
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Kastınız elektronik kitapların varlığı ise bu hususta yazarın telif haklarına girilmediği müddetçe tercih meselesi olarak bakıyorum. Ben mesela okuduğum kitabı elimde hissetmek isterim. Evimin en özel köşelerinde kalsın tekrar tekrar okuyayım dönüp bakayım isterim. Ama herkes aynı duygusal bağı kurmuyor. Evde bulundurmaktan hoşlanmıyor. Onlara da saygı duyuyorum. Ayrıca sesli kitap olayına da sıcak bakıyorum. Kitap okumaya zaman ayıramadığım ama aklımın kitapta kaldığı zamanlarda; yürüyüş yaparken, arabada, evde başka işlerle uğraşırken kitap dinlemeyi seviyorum. Dinlediğim kitapları da ilk fırsatta mutlaka tekrar okuyorum. Çünkü dinlerken kaçırdığım hususlar olabiliyor.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Son yıllarda kitap okuma yelpazem oldukça genişledi. Rahatsızlığımdan önce mutlu sonla biten romanları okumayı seviyordum. Danielle Steel’in hayranıydım. Takip ettiğim yabancı yazarlarla birlikte Zülfü Livaneli, Nermin Bezmen ve Ayşe Kulin o dönemde okuduğum yerli yazarlarımızdan bazıları. Rahatsızlığımla birlikte kanserin neden beni bulduğunu, bana ne anlatmaya çalıştığını düşünmeye başladım. Bu süreçte çok fazla kişisel gelişim kitaplarını da listeme dahil ettim. Ardından başladığım yazma sürecinde hocalarımın tavsiye ettiği kitaplara yoğunlaştım. Dönemsel tercihlerim de değişebiliyor. Mesela RIZA’yı yazarken o kuşağın ruhunu anlayabilmek için çok fazla o dönemi anlatan kitaplar okudum. Ayrıca dayımın mektuplarında okuduğunu belirttiği kitapları, arkadaşlarından ve nişanlısından öğrendiğim onlar için tavsiye ettiği kitapları da alıp okudum. Halen okumakta olduğum üniversitelerde okuduğum bölümlerle ilgili de çok fazla kitap okuyorum. Bir yazarın bir kitabını okuduğumda o yazarın ulaşabildiğim tüm eserlerini okumak gibi bir huyum var. Yeni yazarları, yeni çıkanları da keşfetmeyi seviyorum. Kitabı yeni çıkan bir yazar olarak bunun da ne kadar önemli bir davranış olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Tabi ki her kitapta duyguya giremiyorsunuz. Bazıları çok sürükleyici bazıları da zorla bitiyor. Ama her yazarın bir şansı hak ettiğini düşünüyorum.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Yazma yolu herkes için ayrı bir süreç bence. O konuda da çok kitap okudum bir matematiği olmadığını gördüm. Kendinize iyi gelen, sizi üretmeye iten yol en doğru yol oluyor. Her yazılan eserin de okuyucusu bulunuyor. Ama az ama çok.
Ben kendi yolumu kısaca anlatayım. Önceki sorularda yapımdan bahsetmiştim. Yaptığım işin hakkını vermek istemek. Bana göre yazmak hem cesaret hem de birikim gerektiren bir iş. Birikim derken altyapı için çok okumak, araştırmak, eğitimler almak ve kendini hazır hissetmek. Üniversitelerde okumaya da bu yüzden başladım. Yazma altyapımı desteklemek için. Doğru zaman geldiğinde zaten içinizden akan kelimelere engel olamıyorsunuz.
Katıldığım yazı akademileri bana çok güzel rehberlik ettiler. Apayrı bir dünyanın içinde buldum kendimi. Yıllardır teknik, hukuki konularla uğraşırken edebiyat, sanat, psikoloji gibi apayrı kulvarlarda yol aldım. Öğretilen teknikler olaylara bakış açınızı, ele alış şeklinizi farklılaştırıyor. Akademilerin en güzel yönü de sizinle aynı dili konuşan insanlarla geçirilen saatlerden aldığınız keyif. Doğru rehberi bulduğunuzda ki ben kendi adıma bulduğuma eminim çok değerli hocam Hakan Akdoğan o zaman akış daha hızlı, güvenli ve sağlam oluyor.
Kitap yazmak benim için bir projeydi. Proje çalışmalarında konuya karar verdikten sonra hazırlık için nasıl önceden fizibilite çalışmaları yapıyorsak kitap için de benzer süreçleri yaşadım. Çalışmaların analizi ayrı bir süreç oldu. Bir de yazdığınız olaylar aslında hayatınızdaki travmalarsa yüzleşmeler çok sancılı olabiliyor. ‘RIZA’nın her satırında gözyaşı var. Sadece benim değil derslerde yazdıklarımı dinleyen arkadaşlarımın, hocamın herkesin gözyaşı var. Umarım her damla şifa olarak döner herkese.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
İşin gerçeği okuma oranları ile ilgili öyle bir istatistiki bilgiye sahip değilim. Ama gözlemlediğim kadarıyla okuyan kesim çok az. Akademilerde gördüğümüz nitelikli edebiyatın okuyucuları ise çok daha az.
Genç nesle bakışım ise umut dolu. Onların hayata bakışını ve akıllarını seviyorum. Kendi neslimizle, yetiştirilme şekli ile karşılaştırmıyor, bilakis bize zaman kaybettiren toplum baskısını yok saymalarına mutlu oluyorum. Benim kırklı yaşlarda sahip olduğum farkındalığa oğlumun lise yıllarında sahip olması benim için gururdur.
Günümüzde her şey hızlı tüketildiği için hızlı tüketimi teşvik eden ürünler de oldukça kıymetli. İnternetteki arama motorları, yapay zeka saatlerce kütüphanede geçireceğiniz zamanı minimuma indiriyor. Her şeye yetişmeye çalıştığımız, zamanın yetmediği günümüzde bunlar kurtarıcı oluyor.
Genç nesil teknoloji ile büyüdüler. Bir taraftan da bebekliklerinden itibaren hey ayına, yaşına uygun kitaplarla eğitildiler. Aileler ne kadar kendi bilinç seviyesini artırırsa gençlik de buna fazlasıyla uyum sağlayacaktır. Hepimiz zamanla anne babalarımıza dönüşüyoruz. Çok okuyan anne babanın evlatlarının kitap okumakla ilgili sıkıntısının olacağını düşünmüyorum.
Değerli Ayfer Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Edebiyata, yazarlara ve okurlara katkılarınız, ‘RIZA’nın kitap severlerle buluşmasına aracılık ettiğiniz için esas ben teşekkür ederim. Sanatın ve sanatçının hak ettiği değeri göreceği edebiyat dolu günler dilerim. Sevgilerimle…