
YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta Yazar, Senarist ve Yönetmen “Ferhat ATİK” var.
Merhabalar Ferhat Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Ben de sizlere teşekkür ederim. 1971 yılında dünyaya gelmiş Kıbrıslı bir Türküm. Türkiye, İngiltere ve Amerika’da ekonomi, iletişim ve sinema alanında aldığım eğitimlerin ve meslek deneyimlerimin ardından yazmaya, profesyonel olarak 1994 yılında başladım. Sayısı 20’ye ulaşan kitabın yazarlığının yanı sıra senaristlik ve yönetmenlik deneyimlerim var. 2018 yılı Türkiye Altın Kalem Ödülü sahibiyim. ‘Kendi Divanında Bir Psikanalist’ isimli kitabımız ise Karnac listesinde ikinciliğe kadar yükseldi ve İngiltere’nin en iyi kitabı seçildi.
‘Göç Psikolojisi’ isimli belgeselimiz de dünya çapında 15 festivalde birincilik ödülü kazandı.
30 yılı aşkın süre Şeyh Nazım Kıbrıs ile bağlantılı olarak Tasavvuf eğitimleri dersleri almış biri olarak bu alanda 27 yıldır ve Kişisel Gelişim Portalı olan Nefes21 Akademi bünyesinde ise son 3 yıldır Tasavvuf eğitimleri veriyorum.
Yayın Yüksek Kurulu’nun kuruluşundan bu yana Koordinatörlük görevini sürdürüyorum. Köşe yazarlığına başladığım yıllardan bu yana makalelerim yurt içi ve yurt dışında yayımlandı ve ödül elde etti. Ayrıca senaryo, roman ve düzyazı ile felsefe yazıları üzerine üniversite düzeyinde dersler veriyorum.
Dünya Biyografi Yazarları Birliği ve Uluslararası Yazarlar Birliği (PEN International) üyesiyim. Ayrıca 21. Yüzyıl İnsanlık Formu Başkanıyım. Tüm bunlara ek olarak İnsan Hakları Aktivisti olarak faaliyetlere katılıyorum.
“Aşkı Kalem Yazmaz Ki Kitapta Bulasın” adlı son kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Yeni kitabımız, ünlü mutasavvıf Şems-i Tebrizi’nin etkileyici sözlerinden biri olan ‘Aşkı Kalem Yazmaz Ki Kitapta Bulasın’ sözünden ismini aldı. Manevi arayışta olan, kendini geliştirmek, kişisel gelişiminde katkı koymak isteyenlere Tasavvuf’un öğretilerini hayatın içinden örnekler ve gizemli unsurlarla anlattığımız kitabımız, ‘Yeniden Sen’ kitabımızın devamı niteliğinde. Ayırca yeni kitabımız, bir kılavuz, bir rehber mahiyetinde. Kitabımız, sadece Tasavvuf’a ilgi duyan bir kitleye değil, hayata bakış açısını değiştirmek, kendini geliştirmek, Allah ile bağı koparmadan iyi bir insan olarak yaşam sürdürmek isteyen herkese hitap ediyor.
İnsanlar, günlük yaşamda ne olursa olsun, ne kadar sistemli ve yalınlaşmış bir hayat yaşarlarsa yaşasınlar, yine de içlerindeki labirentlere yönelmeyi, burada ilerlemeyi, keşfetmeyi bırakamıyorlar. İnsana insanı anlatan, insana yaşamı kolaylaştırmayı ve anlamlı hale getirmeyi hedefleyen Tasavvuf da bu insanın derinliklerindeki seyahatin pusulalarından biri. Bu kitabımızda, Tasavvuf’tan yola çıkarak, yine insanlara faydalı olabilecek bilgi birikiminden kırıntılar vermeye çalıştık. Bilgi, sonu olmayan bir birikim ve her insan, onun hem üreticisi hem de kullanıcısı. Yaşadıkça bilgiyi üretiyor, buldukça onu kullanıyoruz. Bilgi, öyle kıymetli ki bir kırıntısı bile heba edilmemeli. Bu kitapta da naçizane, bulabildiğimiz her bir kırıntıyı okurlarımız için derledik.
Kitabımızda, arınmak, sevgi dili, dini kurallar, makamlar, iyilik, affetme süreci, tövbe, istiğfar, sadaka, Allah’ın varlığı, hakikat ve teslimiyet, Tasavvuf’ta yas, evrenin dili, rüyalar ve büyük sır, dua etmenin yöntemleri ve faydaları, Hz. Muhammed’in nasihatları gibi belirli temalar üzerinde durduk.
“Aşk, bir kalbe girerse, orada başka bir şeye yer bırakmaz.” Nokta atışı bir cümle olmuş. Peki, günümüzdeki aşklar neden böyle değil? Çok çabuk tüketiyoruz her şeyi. Bununla bir ilgisi var mı sizce?
Aşka, bir bakış açısı olan Tasavvuf’tan yola çıkarak bakalım. Aşk, Allah’a duyacağımız o muhteşem ilahi sevginin demosudur aslında. Yani insanın insana olan aşkı, Allah’a olan aşkını anlaması gibidir. İşte Allah, insanın insanı sevmesi gibi bir güzelliği armağan etmiştir. Bunu en güzel şekilde yaşamalı, sevdiğimizi Allah’ı sever gibi sevmeliyiz. Çünkü aşk, Allah’ın bize sunduğu bir nimettir. Eğer Allah’ı kalbimizde hissederek birini seviyor, birine aşık oluyorsak, o zaman kusursuz ilerler. Çünkü aradığımız şey, sığ bir şekilde karşımızdaki değildir. Onun bedeni, onun gözü, onun ruhu değildir. Aradığımız şey, ondaki Allah’ın güzelliğidir. İnsanların birbirine aşık oluşunun kusursuzluğu, Allah’a olan yakınlıklarıyla ilgilidir. Maalesef ki günümüz aşkları, çok çabuk tüketiliyor. Sevgi ve aşk, birbirini seven iki kişinin kusurlarını hoş görmesi ve karşılıklı saygıyla olmalı.
İnsanlar sürekli bir arayış içinde ve bir türlü de aradıkları mutluluğu bulamıyorlar. Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nedir?
İnsanların çoğu mutlu olmayı, hayatın her anının mutlu geçmesi olarak düşünür. Huzurlu olmayı, hayatın her anının huzurlu olması diye düşünür. Oysa mutluluk, her daim mutlu olmak değil, mutlu ve mutsuz anları yönetebilmektir. Huzur da öyledir. Hayatınızda mutlu, huzurlu olduğunuz anlar, dönemler de olacaktır, mutsuz ve huzursuz olduklarınız da… Mutlu olduğunuzda şükredip, mutsuz olduğunuzda sabrederek yine şükredebildiğinizde, geçici şeylerin sizi yoldan çıkarmasına izin vermediğinizde, mutsuz eden şeyler sizi değil, siz onları kontrol edebildiğinizde hayatınız mutlu geçiyor demektir.
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Ne yazık ki çağımız insanı, okumak yerine izlemeyi tercih ediyor. Çok dar bir kesim ise kitabı elinden bırakmadı. Bunlar yaşanırken teknolojinin gelişmesiyle edebiyat da değişim süreci yaşayarak dijitalleşti. Bilgisayarı tercih edenleri yakalayabilmek adına edebiyatın dijitalleşmesi büyük bir fırsat oldu. İster otobüste, ister parkta, ister sahilde, istersek evde olalım, telefon, tablet ve bilgisayarlar sayesinde elektronik ortamda kitap okuyabiliyoruz. Dijitalleşmenin edebiyata bir diğer olumlu etkisi ise okurların internet üzerinden sipariş verip dünyanın bir ucundaki kitaba kolayca ulaşabiliyor olmasıdır. Ayrıca dijital mecranın büyüklüğü sayesinde yazarın daha çok okur kitlesine sahip olması da dijitalleşen edebiyatın bir başka örneğidir. Dijital kanallar aracılığıyla kitabın başka bir dile çevirisiyle o dili konuşan okurları kazanabilmek de daha kolay oluyor.
Bir de sesli kitap uygulaması da bir diğer olumlu gelişmedir. Birçok kelimeyi doğru telefuz ile dinleyerek öğrenebiliyorsunuz. Ancak bundan pek hoşlanmıyorum. Yazar ile okuyucu arasına seslendiren kişinin girmesi, o kitaptan alınacak duygu ve tadı değiştirebiliyor.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Okumayı söktüğüm günden itibaren elimden kitap hiç düşmedi. Kütüphanem, her türden sayısız kitapla doludur. Beni en çok etkileyen kitapların başında J.D. Salenger kitapları gelir. Örneğin 16-17’li yaşlarımda okuduğum bir kitap, bana amaçlarımı sorgulatmıştı. O dönemde amaçlarımı belirlemediğim için kendi pişmanlıklarımı yaşatmıştı. Her kitabın hayatıma kattığı birşey vardır mutlaka. Roman, Polisiye Roman ve Tasavvuf Alimleri’ne ait kitaplar vazgeçemediklerimdir.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Belki çok sıradan olacak fakat gerçek şu ki dağarcığınızın zenginleşmesi ve iyi bir donanıma sahip olabilmeniz için bol bol kitap okumak gerekiyor. Tabi kitap okumanın yanında eğitim, araştırmak ve hayal gücü olmazsa olmazınızdır. Mutlaka bir not defteriniz ve ajandanız olmalı. Aklına gelen bir fikri, zamanı geldiğinde kullanmak için mutlaka not almalısınız. Zamanı doğru kullanmak adına planlama yapamalısınız. Hem zaman hem de sabır, büyük önem taşıyor. Hayat, sadece kitap okumak ya da eğitim almakla geçmiyor elbette. Gezip görmek, yeni yerler keşfetmek, gözlem yapmak, insanlar tanımak, sohbet etmek, dinlemek, tatmak, koklamak gibi şeyler de yapmak gerekiyor. Tüm bunlar, farklı bakış açısı kazanarak yazarlık yeteneğinizi geliştirecektir. Asla ‘Ben oldum, ben piştim’ dememelisiniz. Onlarca kitabım var, hala araştırıyor, hala okuyor, hala geziyor, hala bilgiye açım.
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Yaşadığım ülke olan Kuzey Kıbrıs’ta eğitim oranının yüksek olmasına rağmen okuma alışkanlığının Avrupa ve Asya’daki okuma oranlarına göre çok düşük bir seviyede olduğunu söyleyebilirim. Araştırmalara bakıldığında, Türkiye’de de sürekli kitap okuma alışkanlığı düşük seviyededir. Teknolojinin giderek gelişmesiyle maalesef ki okumanın yerini bilgisayar, tablet ve telefon aldı.
Kitap okumaya zaman bulamama da okuma alışkanlığının azalmasına neden olan bir başka bahanedir. ‘Bahane’ diyorum çünkü insan isterse, planlama yaparak okumaya da spora da gezmeye de sinemaya gitmeye de zaman ayırabilir. Ayrıca aileniz ve çevrenize örnek teşkil eden bir birey olursanız, onlar da sizi görerek kitap okumaya heveslenebilirler.
Teknolojiyi kullanarak kitap okumak da mümkündür. Malum artık e-kitap uygulamaları var. İstediğiniz kitabı, internet aracılığıyla telefonunuz, tabletiniz ya da bilgisayarınızdan kolaylıkla okuyabilirsiniz. İstediğiniz kitabı bulamamışsanız, yine internet aracılığıyla sipariş vererek kapınıza kadar gelmesini sağlayabilirsiniz.
Zihninin güçlenmesini, empati kurabilme ve bu yeteneğinin artmasını, kelime dağarcığının gelişmesini, kişisel gelişimine katkı sağlamayı, daha kültürlü olmayı ve günlük yaşamın stresinden uzaklaşmayı kim istemez ki?
Değerli Ferhat Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…