YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Büyü Bozumu ve Benim Kalbim Dikdörtgen” kitaplarıyla tanıdığımız “Tuba Ayşe ÖZGÜR” var.
Merhabalar Tuba Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Merhaba davetiniz için ben teşekkür ederim. Küçükken “Uyduruk” adını verdiğim öykülerle başladı her şey. Zaman geçtikçe de yazmak benim için kendimi anlatabildiğim en iyi yol oldu. Meslek hayatım reklam sektörü ve dergi sektörü arasında gidip geldi. Bu dönemler içinde tiyatro ile tanıştım çok şey öğrendim ve yazarak devam ettim hep. Şanslı olduğumu söyleyebilirim ki ailem hep yanımdaydı ve destekçimdi. Şu sıralar çifte mutluluk yaşıyorum. İlk kitabım 2. baskısını yaparken ikinci kitabım da okuyucusuyla buluştu.
Yazmanın dışında da artık bir şeyler yapmam gerekir dediğim noktada da bir atölye oluşumuna girdim. Atölye Bütünsel Değişim’de 1.5 yılımızı başarıyla geçirdik. Yeni yazar adayları kazandık ve bu çok mutluluk verici. Sanırım hayatım hala yazarak ve eğitimlerle geçiyor diyebilirim.
“Benim Kalbim Dikdörtgen” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Bu ikinci kitabım ama benim için her kitap ayrı bir dünya. Bir meselem var ve onu okuyucuya nasıl aktaracağımın derdindeyim. Her aşamada bir öncekinin üzerine çıkmaya çalışıyorum. Benim Kalbim Dikdörtgen “öteki” olmanın altını absürt bir şekilde anlatıyor. Üslup, Aslı’yı dostunuz gibi görmenizi sağlıyor. Biraz okuyucunun kendiyle hesaplaşması gibi. Umarım keyif almışlardır.
Karakter oluşturmak için çok insan tanımak gerekiyor mu? Romanlarınızdaki karakterlere benzer insanlar tanıdınız mı?
Çok kalabalık bir ailede büyüdüm ve hep çevremi seyretmeyi severdim. Çok insan tanıdım evet ama aynı zamanda da hep gözlemlemeyi sevdim. Karakter yaratırken kendime özgü yollarım var. En önemlisi ise her karakterimi gerçekten tanımaya çalışıyorum. Hepsiyle teker teker konuşuyorum hepsiyle tek tek yaşamaya çalışıyorum. Sanırım karakterlerim bu yüzden çok hareketli ve gerçekçi oluyor.
Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan… Buna da Edebiyat adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?
Edebiyat nerede yaşanıyor dediğinizde aslında çok geniş bir kavramdan bahsediyoruz. Her yazarın içinde bulunduğu alan kendine aittir. Önemli olan tek şey kendi içinizden çıkardıklarınızı kurguyla karakterlerle nasıl aktardığınız. Yazdıklarınız sadece size ait olursa ona edebiyat diyemeyiz. O sizin hikayenizdir. Ama karakterlere ve kurguya anlam ve biçim vererek bir dünya yarattığınızda o eser olur. Hem içinizde hem dışınızda olmalı.
Son yıllarda, sosyal medyanın da etkisiyle çok fazla yazı atölyesi ilanıyla karşılaşmaya başladık. Birkaç bilindik yazar ve güçlü bir pazarlama stratejisi de varsa işin içinde, roman ya da öykü yazmaya hevesli insanlar bu tür oluşumlara kolayca teveccüh gösterebiliyor. Bu, ‘yaratıcı yazarlık’ adıyla da nitelenen meseleyi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demin de dediğim gibi benimde kurucularından olduğum bir atölyem var. İlk işe başladığım yıllarda böyle seçenekler neredeyse hiç yoktu. Ama şimdi atölyelerin çeşitliliği birçok yazar adayının hayatına dokunuyor. Burada en önemli şey ehil bilginin nereden geldiği. O yüzden ehil bilgiye sahip eğitimcileri bulmak gerekiyor. Bunun içinde evet bazen yanlış kararlar vererek yazmayı bırakanlar oluyor ama yazım dünyasına adım atan kişiler yılmadan kendi doğrularını bulabiliyor. Atölye için gerçekten çeşitliliği denemeleri gerektiğini söyleyebilirim. Ve o çeşitlilik içinde sabırla kendilerine doğru geleni bulmaları önemli.
“Türk ve yabancı yazarları düşündüğünüzde özellikle Türkiye’den hangi yazarları tercih edersiniz okurken? Beğendiğiniz, okumaktan zevk aldığınız kitaplar neler?”
Çok değerli ama ismini duymadığımız yazarlarımız var. Yeni her ismi okumaya çalışıyorum. Ya da yazmış ama zaman içinde arada kalmışları bulmaya çalışıyorum. Herkes kendi yazarlarını keşfetmeli. İsimlere takılı kalmamalı içeriğe bakılmalı diye düşünüyorum.
Kendinizi yazmak için şartlandırır mısınız? “Günde şu kadar yazmalıyım” gibi; yoksa fikirleriniz geliştikçe mi yazarsınız?
Bu bir tercih değil aslında içinizden geldiği gibi olan bir durum. Bazen gece yarısı da kalkıp yazıyorum, bazen hiç yazmıyorum. Benim için yazmak “disiplinli bir özgürlük”. Bu da şöyle ki evet bir disipline sahip olmanız gerekli, beyninizi işlevsel ve düşünsel olarak kodlamak gibi. Ama tüm bunların içinde de özgür olmalıyım. O yüzden zamanın olmadığı bir düzenim var diyebilirim.
Yeni çalışmalarınız var mı? Varsa, kısaca söz edebilir misiniz?
Şu an üzerinde çalıştığım bir roman var. Dediğim gibi her adımda üzerine bir basamak daha koyarak çıkmak istiyorum. Yine değişik bir kurguyla hazırlanıyorum. Bu kitapta da yine bir hesaplaşma ve yüzleşme var diyebilirim. Yolculuklar ve yaşama ait ne varsa. Daha fazlası kitapta olsun.
Değerli Tuba Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Ben teşekkür ederim dilerim ki en kısa zamanda yeni bir kitapla…