
YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Çıkmam Lazım Hayat Kaçıyor” kitabıyla tanıdığımız “Bünyamin Kapıcıoğlu” var.
Merhabalar Bünyamin Bey, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
İnsan, kendini anlatmakla bitiremez de karşısındakileri sıkar ya… Bu olsun istemem. Anlatmaya üşendiklerini yazan biriyim. Merhaba, Ben Bünyamin. Röportaj teklifiniz için teşekkür ederim.
“Çıkmam Lazım Hayat Kaçıyor” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler bekliyor?
Birçoğumuzun, insanlarla olan ilişkilerimizde, içten içe sorgulayıp susmak zorunda kaldığı meseleleri, bir roman karakterinin ağzından dinlemek… Okura, “seni anlıyorum” demek istemiştim ve romanıma gelen yorumlardan anladığım kadarıyla: Anlaştık…
“Toplumun benimsediği yaşam tarzını sık sık sorguladığı için arkadaşları onu “Aykırı” olarak görüyor. O, hayatından çıkan veya çıkmak zorunda kalan insanlardan sonra kendini bulma yolundaki anlam arayışlarında çıkmazlara giren; eşi, arkadaşları ve kurmaya çalıştığı yepyeni bir hayat arasında sıkışıp kalan aykırı bir karakter.” O zaman size soruyorum: Siz kendinizi nasıl bir karakter olarak tanımlıyorsunuz?
Çoğu okur romandaki Serdar’ın ben olduğunu düşünüyor. Değilim ama benziyoruz evet. Ben de kendimi Serdar gibi, problemle yaşamaktan hoşlanmayan, bir problem varsa onu eşeleyen, bir soru belirdiyse cevapların peşine düşen, haliyle Serdar gibi sıkça yorulan, yoruldukça yazan biri olarak görüyorum. Siz sordunuz diye yanıtladım. Öte yandan benim ne gördüğümden ziyade bana bakanların ne gördüğü daha gerçektir muhtemelen.
Kitabınızı nasıl bir teknik yol izleyerek yazdınız? O bütünlük nasıl kurgulanıyor? Önce karakterler mi netleştiriliyor, yoksa sadece akışa mı bırakıyorsunuz?
Bu benim ilk romanım. Daha öncesinde reklam yazarıydım ve doğrusunu isterseniz reklam yazarlığının meyvelerini yedim. Çünkü iki disiplini birleştirmeyi hedeflemiştim. Reklam metinleri gibi sade, akıcı, dikkat dağıtmayan cümlelerle, karmaşık ruh hallerini anlatmaya çalıştım.
Önce ana karakter sonra hikâyenin kabası oluştu. Zira her hikâye, bir kahramana aittir. Hikayeye uygun karakter yaratmaktansa karaktere uygun hikaye yaratmak istedim.
Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da Edebiyat adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?
Bu soruya özlü sözler tadında, etkileyici cevaplar vermek isterdim ancak o zaman edebiyat yapmış olurdum (!)
Bana göre edebiyat, gerçektir. İnsan gerçeği…
Öte yandan, hepimizin edebiyattan beklentisi farklı olabileceği gibi hepimizin ayrı düyalarda yaşadığını da iddia edebiliriz değil mi?
“Dijitalleşmenin “edebiyata” etkisi nedir? İyi ve kötü yanlarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?”
Dijitalleşme, tüketim hızını artırdı. Tüketim hızı artınca kimseden bir içeriğe uzun uzun vakit ayırmasını bekleyemez olduk. Vakit ayırmak istediğimizde ise dikkatimizi veremez olduk. Tabii ki bunlar benim şikayetlerim değil. Bu, gördüğüm manzara sadece. Madem manzarayla yüzleşiyoruz o halde şimdi ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz lazım. Çok basit: Çağın gerekliliklerine uygun içerik üreteceğiz. Unutmadan: Çağ, hiçbir zaman sığ olmayı gerektirmez. İşin sanatsal boyutu da bu uyumlamada gizli olsa gerek…
Yazmak ve okumak dışında vaktinizi nasıl geçirirsiniz?
Yaşayarak ve sevişerek…
Kabul, okurun dikkatini yeniden kazanmak için “sevişmek” kelimesini kullandım ama latife yapmıyorum. Bu kelimenin köküyle ilgileniyor ve anlamlı buluyorum. Sevişmeyi kimin ne anlamda kullandığı bir kenara, bana göre anlamı; karşılıklı sevgi göstermektir.
Sevgisiz bir hayat düşünemiyorum. O yüzden yazmak ve okumak dışında kalan vakitlerde arkadaşlarımla buluşurum. Sevdiklerimle buluşurum. Sevdiğimle buluşurum. Bol bol sevişiriz.
En son okuduğunuz kitap nedir? Fethiye Haber okurlarına tavsiye edebileceğiniz kitap ya da kitaplar var mıdır?
En son, Nermin Yıldırım’ın “Unutma Dersleri” adlı romanını okudum ancak roman tavsiyesi verirken, kime tavsiye verdiğimiz önemli değil midir? Herkesin ihtiyacı ve beklentileri farklı olabilir. Mesela ben, Nermin Yıldırım’ı, çağımız problemlerine değinen, çağımızda yaşayan bir yazarın fikirleriyle güncellenme ihtiyacı duyduğum için okudum.
Belki, herkese hitap edebilecek yazarlar arasında Aziz Nesin’i önermek doğru olur. Çünkü Aziz Nesin içeriklerini yedi yaşındaki çocuk da okusa anlar; yetmiş yaşındaki insan da okurken keyif alır. Bu büyük ustalık. Aziz Nesin gibi yazabilmeyi isterdim. Belki bir gün… Şimdilik önermekle yetiniyorum. Aziz Nesin okumayanlar mutlaka okumalı…
Değerli Bünyamin Bey, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…
Ben teşekkür ederim. Sevgiler…