
YAZARLARLA RÖPORTAJ / HAKAN BİROL SORUYOR
KIYMETLİ YAZARLARIMIZ CEVAPLIYOR
www.hakanbirol.com
Merhaba değerli okuyucularımız. Her hafta bir yazarla röportaj köşemizde bu hafta “Kalbin Döngüsü” kitabıyla tanıdığımız “H. Kübra ÖZBİRİNCİ” var.
Merhabalar Kübra Hanım, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kendiniz ve ilgi alanlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
Öncelikle bu röportaj davetiniz için müteşekkirim. Kendimden bahsetmeyi aslında pek tercih etmiyorum ama madem böyle bir soru geldi biraz bahsedelim .İstanbul doğumluyum ilkokul hayatım biraz okul değiştirerek geçti ailemin taşınma serüvenlerinden dolayı sabit kalamadım pek , liseyi ise çınar kolejinde okudum .Üniversiteyi Beykent üniversitesin de sonrasında yurt dışın da devam etme şansım oldu .Benedict Üniversitesinde dil eğitimi aldım sonrasın da plates eğitmeni olarak anaokulu ve kolejlerde ders verdim halen devam ediyorum .Boş vakitlerimde yardım derneklerinde bulunmayı tercih ediyorum .Kendimle kalabildiğim zamanlar da genelde yazarım ve okurum spor yapmayı çok severim genellikle Yoga ve koşu tercihim olur .
“Kalbin Döngüsü” kitabınızdan bahsedecek olursak eserinizde okuyucularımızı neler?
Eserimde okuyucumu kendilerinden ,hayatlarından , yaşanmışlıklarından izler bulabilecekleri bir olay örgüsü bekliyor. Aslın da tükenmiş ve güçsüz hissettikleri , hayal kırıklığı yaşadıkları ,buhran için de kaldıkları tüm bu anlar da ne yapmaları , gerektiğini anlatmayı denediğim bir pusula olduğunu söyleyebilirim . Çünkü bir insanın kalbine ve oradan bilinç haline ulaşabilen yolun öncelikle duyguları harekete geçirebilmek olduğu bilimsel olarak da ispat edilmiştir , bende bu romanımı yazarken bunu göz önünde bulundurarak tüm samimiyetimle böyle bir eser yazdım. Kısaca başlandıracak olursak ; Aşk, Tutku ,Pişmanlık, Vefasızlık, hayal kırıklığı, Umut , Azim ,hayatın yasaları bir çok konuya değindiğimi söylersem yanlış olmaz . Kalbin Döngüsü öyle bir roman ki sevgili okurlarımın, kalbine ulaşacağından , hayatlarına dokunacağından zerre şüphem yok.
Peki, “Kalbin Döngüsü” romanını yazma serüveni nasıl başladı?
Çocukluğumdan beri ama masal, ama şiir ama deneme yazıları hep hayatım da olmuştur . Bir gün bir kitap yazacağımı biliyordum, içiniz de bir konuyla alakalı bir his olur ya hani işte öyle bir inanç hep vardır ama bir türlü vakit gelmediğinden aksiyon almak nasip olmaz, henüz vakti gelmemiştir , çünkü Her nasip vaktine esirdir , O eseri çıkaracak hayatınızın kırılımlarında ki , değiştiren döngüleriniz tamamlanmamıştır .Şimdi bu eseri yazabilmiş olmamın doğrudan yaşanmışlıkların o bakış açısında ki idrak seviyesine gelebilmiş olmamla bağlantılı olduğunu anladım. Bir melek fısıltısı , işaret bir rüya ile kalemi elime aldım bazen yazdım , bazen yazdırıldım , çünkü öyle anlarım oldu ki bu romanı yazarken , gece uykumdan uyanıp hipnoz olmuşçasına kalemimin sayfalarca aktığına şahit oldum , o zaman anladım ki hayatımın nüvesiydi bu , insanlara en iyi bildiğim şekilde ulaşmak tutkum ve kalemim birbiriyle adeta bağlıydı ,insanların bakış açılarını doğru olana yöneltmek için bu yeteneğimi kullanmalıydım çünkü bu hayat da herkesin bir görevi vardır , benim görevim de yazarak sizlere ulaşmak bu sözlerim fazla iddialı gelecektir belki de ama ben hiç kimseyim sadece okudukça kendinizi bulacağınız ,tecrübelerimi ve görüşlerimi sizler için kaleme aldım.
“Bazı aşklar kahramanlarına fazla gelir. Biz bu aşkta boğulduk.” Kapakta kullandığınız bu cümle çok anlamlı olmuş. Size göre aşk nedir ve onu nasıl tanımlıyorsunuz?
En can alıcı soru bu oldu sanırım . Gerçek aşk , koşulsuz sevmektir .Hiç bir şartı umursamadan sebebini ya da sonucunu düşünmeden kapılıp, içinde ki duygu seline yaşamaktır .Bu duyguyu , böylesine bir aşkı yaşamaya çalışan insanları , ateş böceklerine benzetiyorum aslında tıpkı onlar gibi yanacaklarını bile bile tek bir an için kendilerini feda ediyorlar. İnsanlar da gerçek aşkı nadiren de olsa yaşayanlar , kendilerinden , hayatlarından geçiyorlar çok ağır bedeller bunlar , özellikle ölümlü yaratılmış zamanı kısıtlı bizler için ama sonu genellikle hüsran oluyor .Çünkü böylesine sonsuz bir sevgiyi sadece her şeyin tek ve mutlak sahibine teslim edersen gerçek aşka ulaşırsın .Yaratılmışlara atfettiğin tüm bu sonsuz sevgi eninde sonun da seni yarıda bırakacaktır .Hiç bir varlık bu yoğun sadece sevgin verme dengesini taşıyamaz bu evren alma verme dengesi üzerine kuruludur Dengesi şaşan her şey bozulmaya mahkumdur .O sebeple bu yolculuk bir insanla başlar ama tıpkı Züleyha’nın Yusuf peygambere olan aşkı ile Rabb’ine ulaşması gibi , aşkın tek ve gerçek hak edişinin kapısı sonsuz olan sevginin kendisine ulaşır .Bizim aşk sandıklarımız nefsani bir sevgi pıhtısından öteye geçemez .
Roman yazmanın en zor kısımlarından biri de olay örgüsünü oluşturabilmektir. Bu eserinizdeki olaylar yaşanmış bir yere mi dayanıyor yoksa kurgu mu?
Sadece kurgu olsaydı aslında daha kolay olabilirdi. Ama yaşanmışlıklardan esinlenilmiş bir kurgu roman olduğu için her ikisi de demek daha dürüst bir cevap olacaktır.
Bakıldığında bir dünya var ve o dünyanın içinde milyonlarca insan da… Buna da Edebiyat adı veriliyor. Ama sorulduğunda da hayal deniliyor. Edebiyat gerçekten nerede yaşanıyor?
Enteresan bir soru olmuş ama sizin sorunuzdan esinlenerek bir metafor örneği yazmak isterim. Edebiyatı Dünya’nın kendisine benzetebilirim tıpkı Dünya içerisinde yaşamış tarih öncesinden süregelen ve hala yaşamaya devam eden insanlık ve onların yaşanmışlıkları, duyguları, mizaçları, farklılıkları gibi edebiyat da ayrı ve çeşitliliğe sahip bir evren; yaşanmış, yaşanan ve yaşanacak olanların birbirleriyle dansından çıkan bir nota edasıyla bazen kalbimize, bazen ruhumuza bazense bilincimizin en derinlerine ulaşabilen sihirli bir kapı gibi. Okudukça yazıldıkça bizleri kendi yolculuğumuza çıkarabilen bir şey benim için zamandan ve mekândan bağımsız her yerde yaşanıyordur.
En çok hangi tür kitapları okuyorsunuz ve hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Özellikle tek bir tür okuyorum diyemiyorum. Çünkü kitap okumak benim için ayrı bir terapidir dolayısıyla her eser kendi içerisin de mutlak bir değer taşır ve insana bambaşka şeyler öğretebilir. Ama şöyle bir alışkanlığım var Kendime bir konu belirleyip, o konu ile alakalı en 5–10 kitap okurum. Bu şekilde hem kendimi geliştirebiliyorum hem de bilgi, sahibi olmadığım konular hakkın da fikrim oluşuyor. Farklı konular hakkın da fikir sahibi olmak kendinizi geliştirebilmenin vizyonunuzu arttırmanın farklı bir yorumudur ve bunu şartlarınız ne olursa olsun. Kitap okuyarak başarabilirsiniz.
Yazmak başlı başına cesaret isteyen bir iştir. Yazmak isteyen ama nasıl yazmaya başlaması gerektiğini bilmeyenler için önerileriniz var mı?
Aslında cesaret isteyen yazmak değildir bence zihninizde kime kalbinizdekileri anlatabilme vizyonuna ve özgüvenine sahip olmaktır. Özellikle kendisinden, hayatından, yaşadıklarından ya da yaşanmışlıklarından dolayı çekimser kalan belki utanan ve bu sekilde yaşayan insanları düşünecek olursak eğer bu kadar sahteliğin için de, üstü örtülmüş samimiyetlerimizin haykırışı direnişi gibidir yazmak .Bu ilahi bir istek bir duygu çünkü çoğu zaman yazan siz değilsiniz .Parmak ucumuza kadar özel yaratıldık yeteneklerimiz de aynı şekilde , Eğer bu sizin içiniz de var olan bir yetenek ise yazarken etrafınızda ki ortamdan tamamen koparak sadece düşünceleriniz ve yazdıklarınızla hipnoz haline geçmeniz olasıdır ve bu oluyorsa evet yeteneğiniz yazmaktır .Bunu geliştirmek ve konuya hakim olabilmek adına bu alanda okuyun sizden daha tecrübeli üstatların hayatını yazarken neler yaşadıklarını eserlerini öğrenin ve devamlı yazmaya devam edin çünkü bir işte uzmanlık oluşturmak için o kası geliştirmek gerekir sizin de parmak kaslarınız ve düşünceleriniz geliştikçe yapabileceklerinize siz bile inanamayacaksınız .
Ülkemizdeki okuma oranları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Gözlemleriniz doğrultusunda genç nesle bakış açınızı özetleyebilir misiniz?
Çok üzülerek belirtiyorum ki okuma oranları olarak, diğer ülkelere oranla oldukça düşük denilebilecek bir yüzde söz konusu Türkiye için her ne kadar okuma oranları şehirler de farklılık gösterse de genele baktığımız da vahim bir durumdayız. Açıkçası ben bu durumun sadece kitap okumayı sevip sevmemekle değil tamamen alışkanlıklarımızla yaşam tarzımıda ki günlük rutinlerimizle doğrudan bağlantılı olduğuna inanıyorum. Yediklerimiz, izlediklerimiz ,bedensel aktivitelerimiz hepsinin sonucun da uyutulmuş ve uyuşturulmuş bir zihinle gelişim ve öğrenmenin peşine düşebilecek bir bilinç düzeyimiz kalmıyor maalesef .Öncellikle tarihimizin unutturulduğu bir jenerasyonla karşı karşıyayız .Kendi misyonunu unutan bir nesil tarihinden kopuk yetişmiş ve kuşaklar arası çatışmaların yaşandığı bu birbirinden kopuk ve bağımsız aile yapılarıyla biraz zor görünüyor öncelikle eğitim sistemimiz kontrol edilmeli .Çok zeki ve fazlasıyla kendisine güvenen bir nesil var karşımız da , onları kazanabilmek için öncellikle egolarını ikna edebilecek bir düzeyde bilgi sahibi olmamız şart .Bunun için de önce kendimizi geliştirmeye devam etmeliyiz sevgiler
Değerli Kübra Hanım, bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. En kısa zamanda yeni eserlerinizi de okuyabilmek dileğiyle…