SÜSLÜ, HAVALI, BURNUNDAN KIL ALDIRMAYAN, BAĞIMSIZ;
KİN, NEFRET YÜKLÜ VE DE BAĞLILIĞI OLAN İKİ TÜR SEÇMEN…
Değişim, dönüşümün yanına yöresine ulaşamadık.Bu gidişle, ülkede köklü bir zihniyet değişimini, bizim yaş kuşağımızdan sanırım pek çoğumuzgöremeyelir. Geçmiş 21 yılın üzerine yeni bir süreç daha ekleneceği, Pazar gününün çok da geç olmayan saatlerinde, sonucu hızla alınan seçimle açık seçik görüldü.Biz ise, seçim ikinci tura kalmasaydı şimdilerde memlekette soluk alıyor olacaktık. Oysa öyle olmadı;seçim sonuçlarının alınması birincisinden iki hafta sonraya kaldı. Biz de gidişimizi ister istemez ertelemişolduk.Bu sene ikincisini yaşayacağımız zorunlu bir memlekette bulunma gerekliliğimiz olacak. Seçiminhemen ertesi günü de yolda olacağız; öyle öngördük.Seçimin hem birinci aşaması için, hem de ikinci aşaması için olan düşüncemin ipucunu yazımınbaşlığına taşımış bulunuyorum. Benim saptamam o yönde. Başkaları, başka değerlendirmelerde, elbet bulunabilir. Benim ise, bulunduğum ve yanından, yöresinden geçtiğim ve de içinde yaşadığım ortamlardagözlemlediğim öylesi bir saptamam var.Yasama ve yürütme erki sahiplerinin, kendilerinin de, ara ara dillendirdikleri gibi eğitimli oluşlarıkonusuna gelindiğinde, pek de öne çıkmayan seçmen yığınlarının, ağırlıklı kesimi, bilinçli olarak sokakağzıyla konuşmayı yeğleyen kişiye(!) bağlılıklarını ortaya koymuşlardı.
Seçimin ikinci tur öncesi, araç bakımı için, peş peşe iki gün, sanayi çarşımız içinde bulundum. O artık sıkışık bir çalışma ortamı olan yerde, ticaret yapan esnafları; becerilerini, yeteneklerini ve de alın terlerini dar bir alanda müşterilerinin hizmetine sunan kişilerin, apayrı gerçek dünyasını bir daha yakından gördüm. Bir de, bizim oturup kalktığımız yerlerin görece tuzu kuru olanlarımızın dünyasına yeniden yeniden baktım…
Kendimce kıyaslama yaptım. Ne yalan söyleyeyim; arada koskocaman dağlar silsilesi vardı. Yaşanılan seçim sonuçları da bize bu çarpıcı gerçeği yeniden anımsatmış oldu .Bir yanda, bir kamu işletmesinde, bir sandalyeden geçtim, ikinci bir sandalye çekip bacaklarını uzatıp öyle oturmayı yeğleyen, bazılarının da yayılarak oturmak için ikinci, üçüncü sandalyeleri kolları altına destek yapmaktan geri durmayan; ağızları sözde iyi söz yapan söyleşi katılımlarının da, elindeki tesbihini kâh çekme, kâh ileri geri sallama alışkanlığı olan, burnundan da kıl bile aldırmayan, kasıntılı tip kimselerimiz vardı. Dahası da var elbet; olmaz olur mu hiç; ille de süsünde püsünde, havalı, boyalı, tırnakları uzatılmış ve oje sürülmüş, gözlerinde ise sanayide oksijen kaynağı yapan ustaların ister istemez taktıkları türden, siyah, koca koca camlı gözlükleri olanlarımız vardı ki, kesin, alçak dağları onlar yaratmışlardı(!). Üstüne üstlük, o tür karşı cinsten, geçkince ve orta yaşlı olan, sanki kasıtlı olarak öyle hareket eden, ters etki alınmasına özellikle çanak tutan(!), dava alan çalışanlarımız da vardı. Ben, ne zaman o tür kişilerle karşılaşsam, yan yana gelsem, hep bozum olmuşumdur. İlimizde İşçi Partisi adına milletvekilliği için yarışın içine giren kişimiz bile, sendika örgütlülüğünden, eylemciliğinden çıkıp gelen biri olacağı yerde, gerçek bir emekçiden çok, işin yaldızlı, parıltılı yüzünde yer alan, yalnızca ünlü, tanınmış bir aday kişimiz idiler. Yokluk, yoksulluk, deprem yıkımı, pahalılık aldı başını gitti; patates soğan deniliyordu ama bir yandan
da sahip olduğumuz araçlarımızı park edecek yer bulamıyorduk. Bir çelişkiler dünyasında yüzüyorduk. Bir yanda hava civa, süs püs; alım çalım; bir yanda ezilmişlik, horlanmışlık, yağ, kir pas ve ekmeğini
taştan çıkartma…
Sonuç ise apaçık tüm çıplaklığı ile orta…
Herkese iyi haftalar …