
GİDİŞAT OLAĞAN AKIŞINDA OLMAYINCA
Bu yazımda, tutup etkisinde kaldığım bir, iki olaya parmak basmaktan yanaydım. Ancak o yön boyutu hiç de olucu görünmüyor.
Öyle dediğime de bakmayın; her zaman olduğu gibi küçük de olsa, devasa da olsa, beni etkileyen türden olaylara, olgulara, değinmeye çalışır, kendimce bir eleşirel yan görmeden edemem.
Herkesin çene yarıştırdığı, ipe sapa gelmez, pek de can alıcı yanı, yönü olmayan konulardan uzak durup durmayacağım, ilişmeyeceğim de bellirsiz değildir.
Hem o, Karadeniz’in karşı kıyısında bulunup komşularımız olan Rusya-Ukrayna Savaşı’nı bile bir çırpıda gölgede bırakan boyut değiştirmiş İsrail-Filistin çatışmaları, hem de memleket davasında kayıtlı ilgilisi olduğum örgütümüzün İstanbul İl Başkanlığı Seçimi sonuçları, gündemin üst sıralarında sanki bir eşgüdümle(!) birlikte çıkıp yer alıverdiler.
İlk sırada sözünü ettiğim olayların etkisinin dar bir alanla sınırlı kalmayacağını açıklıkla belirtmek isterim. Adı sıklıkla anılıp durulan o Gazze Şeridi merkezli, yaşanılan yıkıcı eylem ve acımasız, karşıt orantısız güç hareketleri, her ne kadar dar bir alandaysa da etkisi ve yankıları çok daha büyük olacağı kesindir. Çünkü İsrail İsrail olalı beri, kısa bir zaman aralığında, hiç bu kadar can kaybı yaşamamış olduğu gibi önemli oranda tutsak da vermemiştir.
Sürekli olarak baskıladığı ve topraklarını yıl yıl, ay ay, hafta hafta, hatta gün be gün yerleşim alanına dönüştürdüğü, Filistin halkınına yaşattığı onca can kayıpları sonucu elbet başına da bir gelecek olması hiç de şaşırtıcı olmayacaktı.
Bundan bir önceki giriştiği Lüpnan’ın güneyindeki mülteci durumundaki halkın, örgütlü kesimine ilişkin, sindirme ve yıldırma hareketlerinde, asıl kaybedenin İsrail güçlerinin olduğu özellikle dillendiriliyor oluşuna da yapılan yorumlarda, haberlerde denk gelip hayret bile etmiştik.
O Ortadoğu’nun, öteden beri, çatışmalı olan merkez noktasında, yaşanılan insanlık dışı, acımasız, ilgisiz kişi ve kitle kayıplarının çokluğu karşısında, dünya ayağa kalktı, deniyorsa da o tür bir algı yönetiminin başında Batı’nın eli ya da parmağı vardır.
Onlar, bu tür yaşanılanların, hemen ardından, sahne almayı iyi becerirler. Güçlü bir tepki verilmesine çanak tutarlar. İşin içine ille de çok büyük bütçeli destek boyutu sokaya çalışırlar.
Sanırsınız, belki de öyledir; dünyadaki güç merkezlerinin sinir uçları oradadır. O yüzden, patlak veren olaylar sonrası, “bir yeni dünya savaşının” tetiklenmesini bile olası görenler var.
* * *
CHP’nin İstanbul İl Başkanlığı Seçimi sonuçları da ülkemiz gidişatı için belirleyeci olacağı kanısındayım. Kılıçlar kınından çekilmiş bulunuyor. İzleyicisi çok olan, katılımcısı ise bir o kadar yüksek, bir İl Başkanlığı Seçimi yaşandığı ilgili, ilgisiz her kesimce dillendiriliyor. O derece önemli bir seçim süreci yaşanmış.
Bu gidişatta, benim, hiç hoşlanmadığım, içselleştiemekte sıkıntı yaşadığım bir boyut da başat olup çıkmış görünüyor. O boyut da şudur: Bazı seçilmişler, özellikle de Belediye Başkanları, seçimleri değişimcilerin kazanması halinde bir büyük kopuşun olabileceğine değiniyorlar ki dile getirilmesi bile akla zarardır.
Neymiş efendim, mezhepsel ağırlıklı bir büyük kitle ayrışıp başlarını alırlar, giderlermiş.
Hay sizin başınıza mezhebiniz kadar taş düşsün!
Ülen biz hep şu bakanlıkta şu tarikat üyeleri; bir başka bakanlıkta da şu cemaat üyeleri köşeleri tuttular, yerleştiler, diye eleştirip topa tutmuyor muyuz?
Siz de öylesi bir harekette bulunacaksanız, öyle mi? Biz size şimdi ne diyelim? Canınız Cehenneme be! Haydin oradan! Yetti be!
Benim öylesi bir dava arkadaşlığım hiç olmaz olsun.
Başat etken, inanç ağırlıklı olunması da ne demek? İlkelerimize ters.
Eşit yurttaşılığı tartışmaya sonına kadar varım ama bir mezhebin önemsenip üstün tutulmasına hiç gelemem.
Daha düne kadar, mağdurıiyet, diyeceksiniz, örgütü elde tutabilmek için ise, bilindik(!) yollara başvuracaksınız! Yemezler!
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik… Gerisini tartışmaya bile açmam. Açacak olanlarla yol arkadaşlığında yokum.
Öyle sanıyorum ki ben bu konu da yalnız da değilimdir.
Herkese iyi haftalar…